-
Nizamettin KARS
Tarih: 17-03-2025 14:48:00
Güncelleme: 17-03-2025 14:48:00
Nizamettin KARS
Okumayan ve düşünmeyen bir toplumuz. Dinleti geleneğinden gelen bir geçmişimiz olduğu için okumak yerine çoğu kez dinlemeyi tercih etmişizdir. Kuran’ın birçok ayetinde tefekküre vurgu yapıldığı halde ne yazık ki düşünmüyoruz da. Kuran’ı okumayan ve anlamayan bir toplumuz demek ki.
Okumamanın başka sebepleri de var tabi. Bunların en önemlisi de televizyon kanallarıdır. Onlarca TV kanalında hergün aynı formatta, aynı sığ konuları işleyen onlarca dizi; her konuda uzman olan(!) aynı konuşmacıların sahne aldığı kısır tartışma programları; Survivor ve cinsiyetsizlerin, eşcinsellerin parlatıldığı O Ses Türkiye gibi İlluminati projesi yarışma programları; boynuzlanan kocanın eve dönmesi için kendisini aldattığı karısının dizlerine kapandığı, gayri meşru çocukların babasının törenle açıklandığı din, örf ve ahlaki bütün değerleri yıkmayı amaçlayan mide bulandırıcı gündüz kuşağı programları; kadın ve erkek pazarlamacılığına dönüşen evlilik programları…Bütün bunlar evlerimizi işgal ettikleri gibi beyinlerimizi ve bilinçaltımızı da işgal etmiş durumdadır. Beyin ve bilinç işgal altında olunca düşünme melekesi de yerle bir oluyor. On yıl boyunca Suriye’de öldürülen milyonlarca insan, haftalarca Müge Anlı’nın programında rezilliklerini sergileyen Palu ailesi kadar gündem olmamıştır.
Ülkemizde Tv lerde yayınlanan programların hemen hepsi halkı uyuşturmaktadır. Bunun içindir ki bu tip programlar mevcut iktidarın kontrolünde olan TV kanallarında yayınlanmaktadır. Hazine ve Maliye bakanı Berat Albayrak’ın abisi Serhat Albayrak’ın başında bulunduğu Turkuvaz Medya’ya ait olan atv bunların başında geliyor. 28 Şubat darbe sürecinin önemli aktörlerinden olan bu kanal on yıldır darbe sonrası toplumu dönüştürme projesini yürütmektedir. Düşünmeyen bir toplumu her şeye inandırabilir, bu toplumu istediğiniz yere yönlendirebilirsiniz. Ülkemizde son on beş yıldır televizyon kanalları maharetiyle yapılan şey de bu. Aslında TV ler maharetiyle toplumu dönüştürme çalışmaları Özal’lı yıllarında başlamıştı. Ancak hiçbir dönem bu kadar hızlı, yıkıcı ve etkili olmamıştı.
Her gece her kanalda yayınlanan diziler var. Her bir dizi üç saat sürüyor. Saat dokuzda başlayan bir dizi saat on ikide bitiyor. Bu da demektir ki işten gelip yemeğimizi yedikten sonra TV tarafında esir ediliyoruz. Aile içi sohbet yok. Çocukların eğitimiyle, ödevleriyle ilgilenmek yok. İbadet yok. Okumak ve düşünmek zaten yok ve bu her gece sürekli devam edip gidiyor. Diziler yüzünden misafirlik kültürü yok olmuş. Zorunlu misafirliklerde bile dizi takibi devam ediyor. Ev sahibine falanca kanaldaki dizimi açar mısın, talebinde bulunuyoruz kibarca. Gündüz işite güçte, otobüste dolmuşta, hatta ve hatta kıldığımız namazda dahi esaretimiz devam ediyor. Bilinçaltı işgal altında olduğu için gece izlediğimiz dizinin kritiğini yapıyoruz gün boyunca. Hüzünlü sahneleri hatırlayıp hüzünleniyor, kötü karakterlerin kalleşliklerine kızıp canımızı sıkıyoruz. Vakit akşama yaklaşırken farklı bir heyecan başlıyor; o gece yayınlanacak dizinin heyecanı… Ali Vefa vefa gösterip hocasını kurtaracak mı? Yamaç yuvarlandığı yamaçtan düşüp çukura mı girdi? 20 yıldır ölüp ölüp dirilen Hüsnü Çoban yine kefeni yırtacak mı? Merak ve heyecan dizi sonuna kadar devam edip gidiyor. Ümmetin evlatları katledilmiş, Kudüs işgal edilmiş, memlekette geçinemeyenler kendini asmış – yakmış, enflasyon % 12 iken doğalgaza % 60 zam gelmiş kimin umurunda ki. Yeter ki Ali Vefa mucize göstersin. Zümrüt ağlamasın. Melek ölmesin. Yamaç düşmesin.
İspanyol diktatör Franko, ben 3F ile ( fiesta, futbol ve Franko’yla) halkı uyutuyorum, demişti. Ülkemizde halk 3 F ile değil ama, 3T ile uyutuluyor. Aya dört şeritli yol yapanı mı ararsın, Alman otomotiv sektörünün Türklerin elinde olduğunu iddia edeni mi ararsın, Dünya bizi kıskanıyor diyeni mi ararsın, Uçak taşıyan uçan gemi yapanı mı ararsın… Tam bir narkoz hali, tam bir tımarhane.